Doğa canlanmaya başladı. Çiçek açan ağaçlar, gün ortasında sürpriz yapıp bizi gülümseten güneş, geç kararan hava... içimizde de bir kıpırtı olduğu muhakkak. Kış aylarındakinden farklı hareket etmek istiyor canımız. Öğle tatilinde kapalı bir mekân değil de açık havada yemek yemek istiyoruz örneğin. Denizi daha bir sık göresimiz var. Doğadaki kıpırtı bize de sirayet etmişe benziyor. Aslında baharın tüm güzelliklerini sunduğu bu günlerde yapmamız gereken; doğanın ritmine kendimizi bırakmak, onunla daha fazla vakit geçirip bizi mental olarak arındırmasına izin vermek olmalı…
Bugün dünyanın birçok yerinde, doğanın mental ve ruhsal etkileri üzerinde çok sayıda araştırma yürütülüyor. Bunlardan biri de 2008 yılında Michigan Üniversitesi’nden Marc Berman liderliğinde gerçekleştirilen çalışma. Bu çalışmada, bir grup öğrenciden belirli bir süre şehrin yoğun olduğu kalabalık caddelerde yürümesi isteniyor. Çalışmadaki ikinci grup ise aynı sürede şehir parkında vakit geçiriyor. Yürüyüş sonunda her iki grup karşılaştırıldığında, doğada yürüyenlerin daha iyi bir ruh halinde oldukları gözlemlenirken, “dikkat” ve “bellek” testlerinde de daha iyi sonuçlar elde ettikleri görülüyor. Aynı araştırma kapsamında sadece doğa fotoğrafına bakan üçüncü grupla, kalabalık caddede yürüyenler arasında bile ölçülebilir bir fark ortaya çıkıyor. Araştırmanın lideri Marc Bermann, doğanın insan için önemini, New York’taki meşhur Central Park’la ilgili şu sözleriyle de pekiştiriyor: “Central Park’ın Manhattan’ın ortasında olması bir tesadüf mü sizce? Elbette hayır. Central Park, orada olması gerektiği için orada…”
Yeşil iyileştiriyor mu?
Doğayla ilgili şaşırtıcı sonuçları olan bir başka araştırma ise Peter Kahn’a ait. Kahn çalışmasında deneklere zor matematik testleri veriyor ve test bittikten sonra onları üç ayrı gruba ayırıyor. Buna göre ilk gruptakiler boş bir duvarın karşısında otururken, ikinci grup canlı çimen görüntüsünün olduğu büyük bir ekranı izliyor, üçüncü grup ise yeşil alana bakan bir pencere karşısına oturuyor. Deneklerin kalp hızları ölçüldüğünde pencere önündekilerin stres düzeylerinde diğer gruptakilere kıyasla olumlu bir düşüş yaşandığı görülüyor. Bu konudaki araştırmalara bir örnek daha verelim... Texas A&M Üniversitesi’nden Roger S. Ulrich, bir hastanede ameliyat olan hastaları iki ayrı grupta değerlendiriyor: Oda penceresi duvara bakanlarla, penceresi hastanenin yeşil alanına bakanlar... Yapılan karşılaştırmada, doğa manzarasını izleyen hastaların daha az ağrı kesiciye ihtiyaç duydukları ve bu hastalarda oransal olarak daha az komplikasyon görüldüğü sonucuna ulaşılıyor. Benzer şekilde, isveç’teki bir hastanede yoğun bakım ünitesinde kalan kalp ameliyatı geçirmiş hastalar üzerinde yapılan gözlem de Ulrich’in araştırmasını destekliyor. Buna göre, kendilerine ağaç ve su resimleri gösterilen hastalarda anksiyete (kaygı) azalıyor ve hastalar daha az ağrı kesiciye ihtiyaç duyuyor.
Doğanın
hayatınızdaki
alanını genişletin
Bütün bu araştırma sonuçları aslında hepimizin bildiği bir gerçeği hatırlatıyor: Doğa bize iyi geliyor. Camınızın önüne koyacağınız bir saksı çiçeği bile sizi gülümsetmeye yeterken, doğada yapacağınız yürüyüşün ruhunuza ve zihninize nasıl iyi geleceğini bir düşünün. Burada dikkat etmeniz gereken; kafanızın içindeki olumsuz düşüncelerden, sizi strese sokan kaygılardan uzaklaşabilmek için biraz gayret göstermeniz. Bunun için de Kaliforniya-Stanford Üniversitesi’nden Shirley Archer’ın şu tavsiyelerine kulak verebilirsiniz…
Spordan önce hafif tempoda yürüyüş: Yeşil bir alanda yürürken önce hafif bir tempoyla başlayın. Nefesinizi dinleyin. Havayı kesik kesik değil, derin bir şekilde soluyun. Dört adımda nefes alırken, izleyen dört adıma nefes verişinizi yayın. Nefes alıp vermeye odaklanırken, aklınıza olumsuz düşünceler getirmeyin; tam aksine, sizi mutlu edecek bir sözü tekrarlayın. “Bugün çok mutluyum”, “Nefes alabildiğim için mutluyum”, “Yaşamak çok güzel” ya da istediğiniz bir başka olumlu mesaj...
Dinleyin, hissedin: Bakmak ile görmek arasındaki o farkta siz “gören” tarafta olun. Rüzgârın saçınıza değişini fark edin. Ayaklarınızın çim üzerindeki baskısını hissedin, kokuları alın. Işık oyunlarını, renkleri seyredin. Sanki bir şey arıyormuş gibi çevrenizi gözlemleyin. Çiçeğin kırmızısına, ağacın yeşiline, toprağın yumuşaklığına odaklanın, tıpkı çocukluğunuzda yaptığınız gibi…
Peki ya spor?
Doğada yapacağınız sporun da büyük bir anlamı ve değeri var. Yamaç paraşütünden yüzmeye, rafting’den bisiklet sürmeye kadar çok sayıda alternatife sahipsiniz. Hayata bu sporları katmak eğlenceli ve zevklidir ama itiraf edelim başlangıç için kolay sporlar değiller. Oysa herkesin yapabileceği, doktorlar tarafından son derece faydalı kabul edilen ve birçok rahatsızlığa karşı adeta reçete niteliğinde bir spor var: Yürüyüş! Havalar ısınmaya başlamışken, bahar tüm renkleriyle bizi çağırırken, doğayla daha fazla vakit geçirmek için de harika bir yöntem yürüyüş yapmak...
Hareketsiz yaşamın
karanlık sonuçları
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kronik hastalıkların ortak risk faktörlerinden biri olan hareketsiz yaşam, dünya genelindeki ölümlerin yüzde 6’sının sebebi kabul ediliyor. Hareketsiz yaşamın meme ve kolon kanserlerinin yaklaşık yüzde 21-25’inin, diyabetin yüzde 27’sinin ve iskemik kalp hastalığının yüzde 30’unun ana nedeni olduğu tahmin ediliyor. Sadece bu rakamlar bile spor yapmak için başlı başına bir nedenken, buna sporu doğada yapmanın beraberinde getirdiği olumlu sonuçları eklediğimizde, evimize veya işyerimize en yakın yeşil alana koşasımız gelmeli! “Ben spor salonuna gidiyorum” diyenlere de bir yanıtımız var elbet... Açık havada yapılan spor, oksijen yakımını artırdığı için spor salonuna kıyasla doğada yaptığınız yürüyüşte çok daha fazla kalori yakıyorsunuz.
Hiç durmadan 30 dakika!
Doğada yapılan yürüyüşlerin spor yapmayı kolaylaştırıcı bir etkisi de var. Doğada yürürken sıkılmadığınız gibi, kendinizi de daha mutlu hissedersiniz. Vücutta sırasıyla karbonhidratlar, proteinler ve yağlar yakılır. Yani yürüyüşünüze birkaç dakika ara verdiğinizde, vücut, yağ yakım sistemini başa alır. 20 dakika yürüdükten sonra uzun süren bir trafik ışığında bekliyor, yolda karşılaştığınız bir arkadaşınızla birkaç dakika sohbet ediyorsanız, spora geri döndüğünüzde yağ yakım sistemi sıfırlanmış olacaktır. Bu sebeple, kendinizi yormadan, en az 30 dakika boyunca durmadan yürümelisiniz. Vücutta yağ yakımının yürümeye başladıktan en az 15 dakika sonra başladığını unutmayın… “Doğada yürüyüş”ü elbette sadece yeşil alanlarla da sınırlamayabilirsiniz. Deniz kenarı da insanı rahatlatan çok iyi bir yürüyüş alanıdır.
Yürüyüş öncesi hazırlık
Yürüyüş yaparken yanınızda su taşımanız ve tüketmeniz, spor esnasında kaybettiğiniz suyu geri kazanmanızı sağlayacağı için önemlidir. Kıyafetlerinizin rahat ve mevsime uygun olmasına da dikkat etmelisiniz. Güneş koruyucu kreminizi evden çıkmadan sürebilir ve başınıza yüzünüzü güneşin zararlı ışınlarından koruyacak bir şapka da takabilirsiniz.